KILICIN ELİNDE öL!..

Brad Pitt gibi yakışıklı olmadığına üzülmek Charlie Parker’ı geri getirmez. Olsa olsa belki Frank Sinatra’yı halkın gözünde biraz daha yüceltebilir o kadar. Bu düşünceler beynini kurcalarken gece yarısını oldukça geçe huzursuz bir uykuya daldı Rahmi. Kapkara geceler boyu kapkara denizlerde boğuldu sabaha kadar. Sabah olup uyandığında kendisini yatağında ölü olarak buldu. Uzunca bir süre sonra tekrar dirildiğinde, akşam yağlı yedim ondandır diye avuttu kendisini. Aslında oda kendisine yalan söylediğinin farkındaydı. İlk defa ölmüyordu elbet ama, bu ölümler son zamanlarda iyiden iyiye sıklaşmıştı ve her defasında dirilmesi daha uzun bir süre alıyordu.Alem bu kadar göt olunca ne kadar çabalasan da bir yerlerine bok bulaşıyor elbet, diye söylendi. Onun bunun siki, boku yüzünden şebeğe döndük lan anuna kodumun yerinde. Brad’a bir, Charlie’ye iki, Frank’inse taa anuna koyiim ulan. Bu ibnelerin derdi beni mi gerdi, diyerek hızla giyinip hazırlandı. Şimdi umut ışıkları yeniden içini aydınlatmaya başlamıştı. Hızla sokağın derinliklerine attı kendisini. Yeniden insanlarla kucaklaşmaya hazırdı artık. Hava biraz serinceydi. Hafif bir sonbahar esintisi sarı yaprakları önüne katıp götürürken, Rahmi’de yaprakları takip ederek Özgürlük Meydanı’na ulaştı. Oldukça büyük bir kalabalık toplanmış, kırmızılar içinde marşlar çalıp devinen bandoyu izliyordu. O sırada,bandonun hemen önünde halka seslenen hatip silahına sarılıp halkı kurşunlamaya başlayınca, neşe içinde kurşunlanan halkın arasından kendine yol açan Rahmi zafer takının yanına ulaştığında İskender’le karşılaştı. Allaha’a binlerce şükürler olsun ki, İskender onu dört yaşında gördüğü bir kabustan sonra hemen hemen hiç yalnız bırakmamıştı. Son zamanlar da ise nedendir bilinmez İskender bir aramaz sormaz olmuştu kankasını. Şimdi ise zafer takının hemen yanında İsko simitçiden biraz önce aldığı simiti gevelemeye henüz başlamışken, kader bu iki eski dostu yeniden kavuşturmuştu. N’aber lan hayırsız’’  diye atıldı hasretle Rahmi İskender’in boynuna. Kucaklaştılar-Vaay İsko’m benim bee. Eeee anlat bakalım hayırsız,neler yapıyosun? diye, girişti söze Rahmi.-Simit yiyorum!.. -Onu anladık olum. Başka neler yapıyosun? Sen onu sööle.-Yalnızca simit yiyorum. Her zaman simit yiyorum artık.-Nası yani?-Sürekli simit yemek zorundayım artık annıyo musun beni? Yoksa bıyıklarım akıyo.-Bıyıkların mı akıyo? Ama, senin bıyıkların yok ki!-Biliyorum Rahmi. Bütün sorunun başlangıcı da burda yatıyo zaten. Bazı sabahlar ben de ölü olarak uyanıyorum artık. Eve geri dön Rahmi.Artık sana yardım edemem.Kendime bile faydam yok görmüyor musun? Birazdan havai fişenk gösterileri başliicak ve sen burda olmamalısın. Sen dışarıdaki adam oldun onlar için hep,seni aralarında istemezler.üstelik kılıcını da almamışsın yanına. Elini hızla beline attı Rahmi. Evet o coşkuyla evden çıkarken kılıcını portmantoda asılı unutmuş olmalıydı. Buralarda silahsız dolaşmamak gerektiğini uzun yıllar önce öğrenmişti.-Haklısın gitmek zorundayım hoşçakal, dedi panik içinde. Gök maviden griye dönerken nefes nefese eve varmaya çalışıyordu koşar adımlarla. İsko’nun onu uyaran sesini duydu son kez.-Arka sokaklara girme sakın. Biliyorsun ana cadde bile çok  riskli artık.ölmeni istemem dostum. Çünkü,senin nihayi ölüşün benim de yok oluşum olacaktır.Hızını hiç kesmeden yoluna devam etti Rahmi. Kapının önüne geldiğinde hava kararmak üzereydi nerdeyse. Anahtarlarını çıkartıp,hemen açtı kapıyı, girdi içeri. Tam artık güvendeyim diye düşünürken gözleri yerde upuzun yatan kendi cesediyle karşılaştı. Kalbinde evden çıkarken almayı unuttuğu kılıç saplıydı ve ölü balık gözleri sanki bütün kaybettikleri oradaymış gibi tavana dikilmişti.

İçimde aslanın fısıltısı, dışarıda kurtlar uluyor.

Kızgın yüzleri,kanlı bıçakları var.

Zaman kolluyorlar sürekli,kapının altından içeri süzülmek için,

kapkara bir böcek gibi.

No Comments Yet.

Leave a Comment